Müminlerin ilim yolundaki öncü emiri: Hazreti Ali(e)

Harici Abdurrahman bin Mülcem’in lanetullahın zehirli bir hançerle sabah namazında saldırması sonucu 1360 yıl önce vefat eden Hazreti Ali(e), Kur’an-ı Kerim ve hadis konusundaki derin bilgisi dolayısıyla sahabenin ve İslam aleminin ilim yolundaki öncülerinden oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Salih Şengezer, “Hazreti Ali(e), Kur’an-ı Kerim hakkındaki engin bilgisinden insanları mahrum bırakmamıştır. Ayetlerle ilgili detayları hatırında tuttuğunu bizzat ifade etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberlemiş olduğu gibi anlamlarına da hakkıyla vakıf olan az sayıda kişiden olmuştur.” dedi.
Şengezer, Hazreti Muhammed‘in(s.a) peygamberliğine ilk iman eden sahabelerden olan İslam’ın dördüncü halifesi Hazreti Ali’nin(e) vefatının 1360’ıncı yılı dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, dini anlamda ilmin kaynağı olan Allah’ın, katındaki ilmi melekleri aracılığıyla peygamberlere, peygamberlerin de inananları vasıtasıyla sonraki nesillere aktardığını belirtti.
İslam tarihinde de bu ilmi intikalin Hazreti Muhammed’in(s.a) ashabı tarafından yerine getirildiğini hatırlatan Şengezer, küçük yaştan itibaren Hazreti Muhammed’in(s.a) gölgesinde yetişen Hazreti Ali’nin(e) ashabı kiram arasında dini ilimlerde otorite olarak kabul edildiğini söyledi.
Şengezer, Hazreti Ali’nin(e) Hazreti Muhammed’den(a.s) naklettiği 586 rivayetin bu ilmi birikimi gösteren en önemli unsur olduğuna işaret ederek, “Hazreti Ali(e), Kur’an-ı Kerim hakkındaki engin bilgisinden de insanları mahrum bırakmamıştır. Ayetlerle ilgili detayları hatırında tuttuğunu bizzat ifade etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberlemiş olduğu gibi anlamlarına da hakkıyla vakıf olan az sayıda kişiden olmuştur.” diye konuştu.
“Hazreti Ali(e), Efendimiz’den pek çok ilmi hakikati almıştır”
Hazreti Muhammed’in,(s.a) Hazreti Ali’nin(e) kendisine yakınlığını “Sen bendensin, ben de sendenim.” sözleriyle buyurduğunu hatırlatan Şengezer, şöyle devam etti:
“Hazreti Ali de ilmin kaynağına olan bu yakınlığı ve ilme olan düşkünlüğü sayesinde Efendimiz’den pek çok ilmi hakikati almıştır. Bir keresinde ayet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri aklında tutmakta zorlandığından yakınınca, Resullullah sallallahu aleyhivesellem ona bir tavsiyede bulunmuş ve bu tavsiyeyi yerine getirdikten sonra bizzat gelip okuduğu ayetleri rahatça ezberleyebildiğini, dinlediği hadisleri tam olarak hatırlayabildiğini bir teşekkür mahiyetinde beyan etmiştir. Bunun sonunda Peygamberimizin takdirini de almış, böylece ilmi anlamda da hem sahabenin hem de İslam aleminin öncüsü olmuştur.”
Şengezer, Hazreti Ali’nin(e) ilmi hayatının yanı sıra idari hayatında da Müslümanların örnek aldığı mümtaz şahsiyetlerin başında geldiğini anlatarak, “Hazreti Ali(e) Efendimiz hayatının her aşamasında adaleti, hakkaniyeti, ahlakı ve takvayı sergilemiş, idareciliğinde de herkese eşit muamelede bulunmuş ve emri altındakilere de daima bunu telkin etmiştir. Ayrıca kendisi halka son derece şefkat göstermiş, devlet hazinesini onların hizmetine sunmuş, Müslüman olmayanların da haklarını ihmal etmemiştir.” ifadelerini kullandı.
Hz. Ali adalet ve eşitlik, hak ve insaf simgesi; rahmet, muhabbet ve ihsan örneğiydi. Nitekim Ehl-i Beyt okulu Hazret-i Ali’nin şahadetini, onun insan haklarını koruma, hakla adaleti ihya ve inşa etmedeki uzlaşmaz tutumundan dolayı şehit edilmesini iddia etmektedir.
Hz. Ali, İslam’ın sosyal adaleti ve içtimai felsefesini özde ve gerektirdiği gibi ihya ve inşa edilip, uygulanmasında ısrar ediyordu. Hz. Ali’nin Nechü’l-Belağa eserinde adaletle ilgili şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “Akıllı ve zeki birisi Hz. Ali’ye şöyle bir soru yöneltti: “Adalet mi daha üstündür, yoksa cömertlik mi?” Hz. Ali cevabında buyurdu ki: “Adalet, işleri doğal mecrasına, yatağına koyar. Cömertlik ise, işleri doğal mecrasından çıkarır. Adalet, genel ve kapsamlı bir kanundur. Cömertlik ise, istisnai bir durumdur. O halde adalet bu ikisinin en üstünü ve en faziletlisidir.”[5] Nehcü’l-Belağa, kısa sözler: 437.
Son rivayetten de anlaşıldığı gibi adalet, genel ve kamuoyunu sevk ve idare eder. Yani genel hayatın temel kıstas ve ilkelerini belirler. Fakat cömertlik, özel bir istisnai durum arz eder ve özel şartlarda da bir insan başka bir insana cömertlikte, bağış ve fedakârlıkta bulunur.
Hazreti Ali(e) ile Hazreti Fatıma(a.s) hicretin ikinci yılının son ayında evlendi
İslam tarihi kaynaklarından derlenen bilgiye göre, hicretten yaklaşık yirmi iki yıl önce miladi 600’de Mekke’de doğan Hazreti Ali’nin(e) babası, Hazreti Peygamber’in amcası Ebu Talib, annesi de Fatıma bint Esed b. Haşim’di.
Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Hazreti Peygamber(s.a), amcası Ebu Talib’in yükünü hafifletmek için Hazreti Ali’yi himayesine aldı. Hazreti Ali(e), beş yaşından itibaren hicrete kadar onun yanında büyüdü.
Hazreti Ali(e), hicretin ikinci yılının son ayında Hazreti Muhammed(s.a) tarafından kızı Fatıma ile evlendirildi. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm dünyaya geldi. Hazreti Ali, Hazreti Fatıma’nın(a.s) sağlığında başka evlilik yapmadı.
Hazreti Muhammed’in(a.s) sancaktarlığını yaptı
Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen hemen bütün gazve ve seriyyelere katılan Hazreti Ali(e), bu savaşlarda Hazreti Peygamber’in(s.a) sancaktarlığını yaptı ve büyük kahramanlıklar gösterdi.
Hazreti Peygamber’e(s.a) katiplik ve vahiy katipliği yapan Hazreti Ali(e), Hudeybiye Antlaşması’nı da yazdı. Evs, Hazrec ve Tay kabilelerinin taptıkları putlarla Mekke’nin fethinden sonra Kabe’deki putları imha etme görevi de Hazreti Ali’ye(e) verildi.
Hazreti Peygamber vefat ettiğinde, cenazenin yıkanması ve benzeri hizmetleri, vasiyeti üzerine Hazreti Ali(e) ile Resulullah’ın yakın akrabalarından Abbas ve oğulları yaptı.
Hazreti Ali(e.s), ilk üç halife döneminde Medine’de ikamet edip dini ilimlerle uğraşmayı diğer görevlere tercih etti.
Hilafeti döneminde Cemel Vak’ası ve Sıffin Savaşı yaşandı
Kur’an ve hadis konusundaki derin ilminden dolayı hem Hazreti Ebubekir’in hem de Ömer’in özellikle fıkhi meselelerde fikrine müracaat ettikleri bir halife olan Hazreti Ali’nin, Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği günün İslam tarihi için başlangıç kabul edilmesine dair teklifi de kabul edildi. Resulallah buyurmuştur: “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır” ifadesinde müminlerin doğru adrese yönlendirilmesidir.
Muaviye’yi kendisine biata davet eden Hazreti Ali(e=, Haziran 657’de Sıffin savaşında Muaviye ve ordusunu mağlup etti. Muaviye’nin yanında duran Mısır Fatihi Amr bin As’ın ortaya attığı “Hakem Olayı” hilafet meselesini bir çıkmaza götürdü. Halkın bir kısmının Hazreti Ali’yi, bir kısmının da Muaviye’yi halife olarak tanıması sebebiyle de ikili bir iktidar ortaya çıktı.
Hazreti Ali, Kufe’de, Harici Abdurrahman bin Mülcem’in zehirli bir hançerle sabah namazında saldırması sonucu bazı kaynaklara göre 26 bazı kaynaklara göre ise 28 Ocak 661’de vefat etti ve Kufe’ye (bugünkü Necef) defnedildi.
KAYNAK: AA.com.tr