İsrail’e verilen askeri destek nasıl görmezden geliniyor?
İngiltere İsrail’e silah satmaktan çok daha fazlasını yapıyor ama bunu BBC’yi izleseniz anlayamazsınız.
Araştırmacı gazetecilik portalı Declassified UK’de ”HOW MAINSTREAM MEDIA IGNORES UK MILITARY SUPPORT FOR ISRAEL” başlığıyla yayınlanan analizin yazarı Profesör Des Freedman, İsrail güçlerine akıtılan lojistik desteğe ilişkin ayrıntılı bilgilerin ancak özel güvenlik web sitelerinde bulunabileceğini öne sürerek bir ikiyüzlülük örüntüsünü ortaya çıkarıyor.
Ana akım gazetecilik, temel işlevinin toplumdaki nüfuzlu kişilerin eylemlerini araştırmak olduğunu söyler durur. Misal BBC’nin yayın ilkeleri şöyledir: “Her zaman argümanları incelemeli, fikir birliğini sorgulamalı ve tutarlılık ve gereken tarafsızlıkla iktidardan hesap sormalıyız”.
New York Times’ın yayıncısı AG Sulzberger’e göre: “Gazeteciler yolsuzluk ve suiistimalleri ifşa ederek iktidardan hesap sorar. Gazeteciler adaletsizliği ve eşitsizliği ortaya çıkarır.”
Bu mit onca zamandan beri ilk defa 7/10’da açığa çıktı zira Gazze’de işlenen savaş suçlarına dikkat çeken haberlerdeki dil, bu miti benzersiz bir şekilde ifşaladı.
Eleştirmenler, Filistinlilerin medyada nasıl sürekli olarak insanlıktan çıkarıldığını ve ötekileştirildiğini tespit etti, yerleşik haber kuruluşlarının İsrail’in kesin “meşru müdafaa” hakkı konusunda bir fikir birliğini sağlam bir şekilde yeniden ürettiğinin altını çizdiler.
Tarih silindi, soykırım normalleştirildi ve katliamlar “hassas hava saldırıları” olarak tanımlanırken dil vahşileştirildi.
Bu yayına yönelik eleştirilerin çoğu anlaşılır bir şekilde en görünür ve çirkin önyargı örneklerine odaklandı.
Ancak medya sorununun bir başka yönü daha var: yer verilmeyen hikayeler ve İsrail ve destekçileri için kabul edilmeyen rahatsız edici gerçekler.
Mesela Birleşik Krallık ordusunun İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına nasıl katkıda bulunduğu gerçeği.
Yeni moda habercilik
Elbette 7/10’un hemen ardından ana akım gazeteciler bölgedeki “müttefikimizi” desteklemek üzere uçak ve personel konuşlandırılmasının reklamını yapmakta gecikmedi.
The Sun gazetesi “United We Stand” manşetiyle Doğu Akdeniz’e giden İngiliz jetleri ve fırkateynlerinin fotoğraflarını yayınlarken, BBC “Birleşik Krallık ‘güvenliği artırmak’ için Kraliyet Donanması gemilerini Orta Doğu’ya konuşlandıracak” başlıklı haberinde Savunma Bakanlığı’nın basın açıklamasını aynen yayınladı.
2 Aralık’ta Savunma Bakanlığı, görünüşte sadece İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla İngiltere’nin bölgedeki askeri faaliyetlerine ilişkin kısa bir açıklama yayınladı.
BBC, diğer haber kuruluşlarıyla birlikte, 7/10’dan bu yana 15 binden fazla Filistinlinin acımasız hava saldırılarında öldürülmüş olmasına rağmen, sanki bunlar masum “gözetleme uçuşları” imiş gibi Savunma Bakanlığı’nın sözlerini kelimesi kelimesine tekrarlayan bir haberi Pentagon’dan ek metin serpiştirerek yayınladı.
Bunu, 2023’te imzalanan ve medya tarafından görmezden gelinen ‘Yol Haritası’ anlaşmasında yer alan iki ülke arasındaki “kapsamlı savunma ve güvenlik işbirliğinin” kanıtı olan, Birleşik Krallık’ın İsrail’e verdiği desteği güçlendirmekle doğrudan ilgili iki askeri müdahalenin daha son derece iddialı bir şekilde haberleştirilmesi izledi.
İlk olarak, bu yılın başlarında ABD öncülüğünde Kızıldeniz’de İsrail’le bağlantılı gemileri hedef alan Husi gruplarına karşı düzenlenen hava saldırılarına İngiltere’nin katılımı bir dizi coşkulu haberle kutlandı.
İkincisi, İsrail’in Nisan ayında Şam’daki İran konsolosluğunu vurmasına karşılık olarak fırlatılan İran insansız hava araçlarını düşürmek üzere Kıbrıs’taki RAF Akrotiri’den İngiliz Typhoon’larının konuşlandırılmasını memnuniyetle karşılayan manşetler eksik olmadı.
Birçok manşette belirtildiği gibi amaç, daha geniş bir bölgenin daha da istikrarsızlaşması anlamına gelse bile “İsrail’i korumaktı”.
Ancak Husilere ve İran’a ait insansız hava araçlarına karşı yürütülen aktif askeri operasyonlarla ilgili haberler dışında, İngiliz medyasında İsrail ile İngiliz askeri ilişkilerinin iç yüzünü irdeleyen çok az haber yer aldı.
Ukrayna farklı şekilde ele alındı
Nexis haber veri tabanında 7 Ekim 2023 ile 19 Haziran 2024 tarihleri arasında yapılan bir araştırmaya göre “Birleşik Krallık askeri yardımı” ve “İsrail” ile ilgili hiçbir haber bulunmamaktadır.
“Birleşik Krallık askeri desteği” ve “İsrail” hakkında 17 haber -bunların çoğu silah satışlarıyla ilgili parlamento tartışmalarıyla ilgiliydi- ve “Birleşik Krallık askeri yardımı” ve “İsrail” hakkında 13 haber -bunların çoğu Ukrayna’ya yardımla ilgiliydi- vardı.
“İngiliz askeri yardımı” ve “İsrail” hakkında bir haber, “İngiliz askeri desteği” ve “İsrail” hakkında 10 haber (yine çoğu Ukrayna ile ilgili) ve “İngiliz askeri yardımı” ve “İsrail” hakkında 34 haber (bunların 25’i 11 Ekim’de BBC’nin farklı bölgelerinde aynı haberdi) vardı.
Bu aramalarda “İsrail” kelimesini “Ukrayna” kelimesiyle değiştirdiğinizde 157 haber çıkıyor; bu da Ukrayna’ya askeri yardımın meşru bir tartışma konusu olduğu ancak İsrail’e askeri yardımın meşru olmadığı konusunda medyada bir fikir birliği olduğunu gösteriyor.
Twitter’da yapılan “askeri yardım” araması da bunu desteklemektedir: @BBCWorld’de 15 (14’ü Ukrayna ile ilgili), @BBCNews’de dört (hepsi Ukrayna odaklı), @ITVNews’de üç (hepsi Ukrayna ile ilgili), @Channel4News’de sekiz (yedisi Ukrayna ile ilgili) ve @Guardian’da bir (Ukrayna ile ilgili) tweet bulunmaktadır.
Bu kaynaklardan hem “askeri destek” hem de “askeri yardım” konusunda gelen çok az sayıdaki tweette de Ukrayna ile benzer bir meşguliyet söz konusudur.
İhmal yoluyla sansür
Ancak İngiliz hükümetinin İsrail’le askeri bağlantılarına yönelik bu ilgisizlik, araştırılacak bir şey olmadığı anlamına gelmemelidir.
Nitekim Declassified UK, 7/10’dan bu yana İsrail’de bir İngiliz casus ekibinin konuşlandırılması, bu dönemde İngiliz askeri uçaklarının İsrail’e yaptığı düzinelerce uçuş, İsrail’i destekleyen gözetleme faaliyetleri ve İsrail askeri personelinin İngiltere’de eğitilmesi gibi ana akım haberler tarafından büyük ölçüde görmezden gelinen İngiltere hükümetinin daha opak eylemleri hakkında çok sayıda hikaye yayınlamıştır. Bunların neredeyse hiçbiri yayın bültenlerinde ve makalelerde takip edilmemiştir.
Ancak medyanın bu konuyla ilgilendiği bir alan var: Silah Ticaretine Karşı Kampanya’ya göre 2008’den bu yana İngiltere’nin İsrail’e yaptığı 576 milyon sterlinlik silah satışı.
7 Ekim ve 19 Haziran 2024 tarihleri arasında “İsrail’e silah satışı” ve “Birleşik Krallık “tan bahseden 2.648 haberin yer alması, bunun gazeteciler için önemli bir endişe alanı olduğunu düşündürebilir.
O kadar hızlı değil. Tüm haberlerin %85’i, İsrail jetlerinin yönettikleri gıda konvoyuna saldırması sonucu ölen yedi yardım görevlisi arasında üç Birleşik Krallık vatandaşının da bulunduğu 1 Nisan tarihinden sonra ortaya çıkmıştır.
7/10 ile 1 Nisan arasındaki 177 gün boyunca medya (Scottish National, Guardian ve BBC Parliament hariç) konuyu tartışmaya açma konusunda çok az eğilim gösterdi.
İsrail ordusuna yaptığı silah ihracatıyla Birleşik Krallık’ın süregelen savaş suçlarına ortak olduğu yönündeki ciddi endişelere rağmen, büyük haber kuruluşları konuya ancak Filistinliler değil de Britanyalılar konu olduğunda ilgi göstermeye başladı.
Daha da önemlisi, bu sınırlı açılım, İsrail’e ölümcül askeri donanım sağlamanın içerdiği jeopolitik riskler (etik değil) hakkındaki elit endişelere bir yanıttı.
Bu durum, 600 avukatın (İngiltere’nin dış politika çevrelerindeki nüfuzunu kaybettiğinden endişe duyan istihbarat uzmanları tarafından desteklenen) mektubu ve eski başbakan Boris Johnson’ın silah satışlarının durdurulması gerektiği fikrini bile kınayan tipik şahin görüş yazısı tarafından teşvik edildi.
Bu kısa ara ve yukarıda tartışılan askeri müdahaleler dışında, İngiltere’nin İsrail’in soykırımına verdiği askeri desteğin spesifik detaylarını İngiltere’nin önde gelen haber kaynaklarında bulmak zor.
Bu nedenle İsrail güçlerine yönelik gözetleme, casusluk, eğitim ve lojistik destekle ilgili haberler ya Declassified UK gibi yayınlarla ya da çok farklı bir şekilde, araştırmacı gazeteciliğin ya da İngiltere dış politikasını eleştirmenin pek de kalesi sayılamayacak Airforce Technology ya da UK Defence Journal gibi son derece uzman güvenlik siteleriyle sınırlı kalmıştır.
Ana akım medyanın Gazze’deki soykırımı ele almaktaki başarısızlığı, kullandıkları örtülü dile ve öne çıkardıkları kaynaklara bakıldığında çok açık bir şekilde görülmektedir.
Ancak aynı zamanda görünmeyenin ardına da bakmamız gerekiyor: medyanın peşine düşmemeyi tercih ettiği hikayelere. Bu bakış, bizleri Gazze’de şu anda işlenmekte olan savaş suçlarının kolaylaştırılmasına yardımcı olan İngiliz müesses nizamının merkezindeki herkesin suç ortaklığına götürecek.
Çeviri: YDH