İran’la savaş çıkarmak
“İsrail resmi olarak ABD’den kendisine iyileştirilmiş uzun menzilli F-15’ler ve diğer savunma sistemleri tedarik etmesini istedi. Bu, İran’a yönelik bir saldırı hazırlığı ile ilgili olabilir. Ancak soru şu…”
Faşist liderliğindeki İsrail, ABD’yi bir saldırıya kışkırtacak kadar aptal olabilir mi? ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın, İran’ın nükleer dosyası hakkında Başkan Joe Biden ile görüşmek ve muhtemelen ona karşı bir saldırının zamanlamasına karar vermek için Netanyahu’nun Washington’a bir ziyaretini ayarlamak üzere kısa süre içinde Tel Aviv’e gitmesi bekleniyor.
Katar’ın eski başbakanı ve dışişleri bakanı Şeyh Hamad bin Cassim Al Sani’nin “ağır ekonomik, politik ve sosyal sonuçları” ile birlikte, “Körfez bölgesinde güvenlik ve istikrarı sarsabilecek olası bir ABD/İsrail askeri eylemi” uyarısında bulunan bir dizi tweet atmasının sebepleri bilmiyoruz.
Ancak teorik olarak görevden ayrılmasına rağmen, Şeyh Hamad’ın, kapsamlı iş bağlantıları ve Katar’ın muazzam denizaşırı yatırımlarını yönetmedeki rolü sayesinde, ABD ve diğer Batı ülkeleri, güvenlik kurumları ve derin devlet karar vericileri ile yakın bağları olan ülkesinin kilit karar vericilerinden biri olmaya devam ettiğini biliyoruz. Bu, Katar’ın NATO’nun tam üyeliğine yakın bir konum sağlayan tercih edilen statüsüne ek olarak, kapalı kapılar ardında alınan birçok sır ve karara erişmesini sağlıyor.
Evet, Benjamin Netanyahu liderliğindeki mevcut faşist hükümet altındaki İsrail, İran’ın nükleer tesislerinin yok edilmesini birinci öncelik haline getirdi. Genelkurmay Başkanı General Aviv Kochavi geçen hafta İran’ın dört nükleer bomba yapmaya yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğunu açıkladı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın, İran’ın nükleer dosyası hakkında Başkan Joe Biden ile görüşmek ve muhtemelen İran’a karşı bir saldırının zamanlamasına karar vermek için Netanyahu’nun Washington’a bir ziyaretini ayarlamak üzere kısa süre içinde Tel Aviv’e gitmesi bekleniyor.
Hamad bin Cassim, sözde Arap Baharı devrimlerinin baş ‘mimar’ıydı. Ülkesinin çeşitli rejimleri devirmek ve muhalif savaşçıları askeri forma sokup silahlandırmak için harcadığı milyarlarca dolar hakkında televizyonda açıkça konuştu. O tweetleri ‘beğeni’ çekmek, daha ünlü olmak amacıyla atmaz ya da hükümetiyle koordinasyon sağlamadan bu kadar ciddi bir hamle yapmazdı. Niyeti, İran’a Viyana’daki nükleer müzakerelere geri dönmesi ve hızla yeni bir nükleer anlaşma imzalaması için baskı yapmak da dahil olmak üzere, şu ya da bu kimsenin kışkırtmasıyla çeşitli taraflara mesajlar iletmek.
İsrail/ABD’nin İran’a yönelik herhangi bir saldırısından en çok Körfez Arap ülkelerinin, özellikle de bölgedeki ve belki de tüm dünyanın en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapan Katar’a zarar vereceğine şüphe yok. Üs ve komutanları yaklaşan herhangi bir savaşın merkezinde olacak. İran’ın askeri ve ekonomik altyapısını bombalayan savaş uçakları oradan havalanacak ve bu da orayı İran’ın misillemesi için ana hedef haline getirecek. Şeyh Hamad’ın tweetlerinde ifade ettiği endişeler buradan kaynaklanmaktadır.
İran’ın askeri ve siyasi liderleri, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerindeki ABD üslerinin, ülkeye karşı herhangi bir ABD/İsrail saldırısı başlatması halinde İran’ın misillemesi için meşru hedefler olacağı konusunda defalarca uyarıda bulundu.
İsrail resmi olarak ABD’den kendisine iyileştirilmiş uzun menzilli F-15’ler ve diğer savunma sistemleri tedarik etmesini istedi. Bu, İran’a yönelik bir saldırı hazırlığı ile ilgili olabilir. Ancak soru şu: ABD ve İsrail, Ukrayna’daki savaş kötü giderken, Rusya bir karşı saldırı yürütürken ve ekonomik olarak zor durumdaki Avrupalı müttefikler savaşa giderek daha fazla karşı çıkarken, İran’a karşı yeni bir cephe açmaya cesaret edebilirler mi?
Diğer Körfez ülkeleri, Katar’a ait medyanın bunları vurgulamasına rağmen, Şeyh Hamad’ın sözlerine henüz tepki vermedi. Bunun nedeni, altı ülkenin çoğu arasındaki artan beyan edilmemiş farklılıklar olabilir. Peki bu tweetler, Körfez ülkelerini bu “olası” savaşın bir sonucu olarak karşılaşacakları varoluşsal tehditlerin beklentisiyle bu farklılıkları ve safları yakınlaştırmaya teşvik etmeyi mi amaçlıyordu?
Bu sorulara verecek cevabımız yok. Ancak liderleri, ABD’nin katılımı olsun ya da olmasın, İran’a saldıracak kadar aptalsa, bildiğimiz şekliyle bir ‘İsrail’in sona ermesini bekleyebiliriz. Aynı şey çoğu Körfez ülkesi için de söylenebilir. Savaşların nasıl başlayabileceğini biliyoruz ama nasıl ve ne zaman biteceklerini bilmiyoruz.
KAYNAK: Abdulbari Atvan/Rai Al Youm