İran’ın yeni reformist cumhurbaşkanı dış politika için ne demek?

İran’ın yeni reformist cumhurbaşkanı dış politika için ne demek?

Ferişte Sadıki, The Cradle’da, Pizişkiyan’ın dış politikada takip edeceği yolu tartışmaya açtı.

İran iç siyaseti ile ilgilenen Ferişte Sadıki, Lübnan’dan yayın yapan The Cradle’da yayımlanan makalesinde, emperyal güçlerin engelleri ile uğraşan İran’da Pizişkiyan’ın bölgesel istikrarı savunmaya odaklanmasının muhtemel olacağını yazıyor. 

5 Temmuz’da İran’ın en üst düzey siyasi makamı için yapılan yarış, kalp cerrahı ve reformist Mesut Pizişkiyan’ın muhafazakâr rakibi Said Celili’ye karşı ikinci tur seçimlerinin ardından ülkenin 9. cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle sonuçlandı.

İran İçişleri Bakanlığı seçimlerde 30 milyon 530 bin 157 İranlının oy kullandığını ve seçme hakkına sahip seçmenlerin yüzde 49.8’inin katılım gösterdiğini bildirdi. Pizişkiyan 16 milyon 384 bin 403 oy alırken Celili 13 milyon 538 bin 179 oy aldı.

Pizişkiyan’ın yüzde 53,6’lık oy oranıyla, 2013’te yüzde 50,7 ile kazanan reformist Hasan Ruhani’den sonra en düşük oy oranına sahip ikinci cumhurbaşkanı olması dikkat çekicidir.

Azınlıklar tarafından desteklenen bir reformist

Pizişkiyan, 1997 yılında Muhammed Hatemi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde ortaya çıkan İran Reform Cephesi’ni temsil ediyor. Pizişkiyan aynı zamanda eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin başını çektiği Ilımlı fraksiyonun da desteğine sahip.

Reformistler 1990’ların sonu ve 2000’lerin başındaki popülerliklerine rağmen 1997, 1998 ve 2001 seçimlerindeki zaferlerini tekrarlayamadılar ve sonraki yirmi yılda siyasi bir azınlık haline geldiler. Pizişkiyan’ın aldığı 16,3 milyon oy, Hatemi’nin 2001’de aldığı 20 milyon oydan daha az ve bu da onu, özellikle de galibiyetini İran’ın etnik ve dini azınlıklarına borçlu olduğu için, tehlikeli bir konuma yerleştiriyor.

İranlı ebeveynleri etnik olarak Azeri ve Kürt olan Pizişkiyan, ne ülkenin Fars etnik çoğunluğunun ne de İran’ın merkezindeki Farsça konuşulan sanayi eyaletlerinin ilk cumhurbaşkanı. 

Seçimlerdeki liderliği, kuzeybatıdaki Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Zencan ve Erdebil vilayetlerindeki etnik İranlı Türklerin veya Azerilerin seferberliği ile desteklendi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçilmiş cumhurbaşkanını “Türk” olarak nitelendirdi ve etnik kökeninin ve Türkçe dilindeki yetkinliğinin İran-Türkiye ilişkilerini güçlendireceğini umduğunu ifade etti.

Benzer bir eğilim Sünnilerin çoğunlukta yaşadığı Sistan-Beluçistan, Gülistan ve Kürdistan eyaletlerinde de gözlenirken, anne tarafından Kürt kökenli olması onu Kürt eyaletleri İlam ve Kirmanşah’ta öne çıkardı. 

Pizişkiyan’ı tercih eden bu bölgelerin aksine İsfahan, Kum gibi vilayetler ve bazı güney vilayetleri Celili’yi tercih etti. Dini Lider Ali Hamenei ve merhum eski cumhurbaşkanı İbrahim Reisi Horasan’da doğup büyümüş; Ruhani ve başbakan Mahmud Ahmedinejad Semnan’dan, Hatemi ise Yezd’den gelmiştir. Merhum Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani ise Kerman’da doğmuştur. 

Geçiş süreci ve kabine oluşumu

Reisi’nin vefatından bu yana yedi haftadan fazla bir süredir cumhurbaşkanından yoksun olan İran’da hükümeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Muhbir yönetiyor ve bu görevi muhtemelen en az dört hafta daha sürdürecek.

Pizişkiyan halen parlamentoda milletvekili ve yemin etmeden önce Meclis’in onayıyla koltuğundan istifa etmesi gerekiyor. İran parlamentosunun istifayı Temmuz ayı sonunda görüşmesi ve onaylanması halinde Pizişkiyan’ın Meclis önünde yemin ederek Ayetullah Hamenei’den dört yıllık görev süresini alması planlanıyor.

Pizişkiyan ancak o zaman Reisi’nin kabinesine başkanlık edecek ve kendi kabine kadrosunu güven oylamasına sunacak, yeni hükümetin Eylül ayında göreve başlaması bekleniyor.

İran Cumhurbaşkanı’nın ilk görevleri arasında Kadın ve Aile İşleri, İdari İşler, Atom Enerjisi Kurumu ve Bütçe ve Planlama Teşkilatı gibi alanları kapsayan 19 bakan, bir başkan yardımcısı ve 11 başkan yardımcısı dahil olmak üzere 40 kilit yetkiliden oluşan bir ekip kurması gerekiyor.

Ayrıca cumhurbaşkanı bir genelkurmay başkanı, bir başkanlık ofisi başkanı, bir sözcü, bir sekreter ve birkaç yardımcı atamak zorundadır.

İran Anayasası dört kritik bakan için Dini Lider’in onayını gerektirmektedir: Savunma, İstihbarat, İçişleri ve Dışişleri. Ancak cumhurbaşkanları Eğitim, Kültür ve İslami Rehberlik ile Bilim, Araştırma ve Teknoloji gibi diğer bakanlıklar için de liderin görüşünü alırlar.

Pizişkiyan yönetiminde kadınlar

İran’daki siyasi çevrelerde, kadınların bakanlık görevlerine gelmelerinin önündeki en büyük engelin kutsal Kum kentindeki üst düzey Ayetullahlar olduğu söyleniyor.

Ancak eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad bu eğilime meydan okuyarak çok sayıda kadını milletvekili olarak atadı ve hatta bir kadın bakan seçti. 2009 yılında jinekolog Dr. Marziye Vahit-Destcerdi devrim sonrası bir bakanlığın başına geçen ilk kadın oldu. Ancak Ahmedinejad ile yaşadığı anlaşmazlıklar üç yıl sonra görevden alınmasına neden oldu. 

Halefi reformist Ruhani ise bir kadın bakan atamadı. Bunun yerine Aile ve Kadın İşleri için iki yardımcı, Hukuk İşleri için bir yardımcı ve vatandaşlık hakları için yardımcı olarak üçüncü bir kadın seçti.

Benzer şekilde Reisi de kısa süren cumhurbaşkanlığı döneminde bir kadın bakan atamadı. Ancak Aile ve Kadın İşlerinden sorumlu başkan yardımcısı olarak bir kadını ve İnsan Hakları ve Sosyal Özgürlüklerden sorumlu bir yardımcıyı atadı.

Reisi, kadın bakan eksikliğini telafi etmek için bakanlarına yönetici pozisyonlarında daha fazla kadın istihdam etmeleri talimatı verdi ve bunun sonucunda üst ve orta düzey yönetici pozisyonlarının yüzde 25,2’si kadınlar tarafından işgal edildi.

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Pizişkiyan kabinesinde kadınlardan bahsetmedi, dolayısıyla kadınlara ne kadar bakanlık pozisyonu vereceğini göreceğiz. Kesin olan bir şey varsa o da Pizişkiyan’ın kabinesindeki kadın bakan sayısının, başkanlık tartışmalarında gündeme gelen İslami Hicap ya da ahlak polisi gibi kadınlarla ilgili konulardaki samimiyetinin turnusolü olacağıdır.

Yeni başkan, yeni dış politika mı demek?

Pizişkiyan kampanyası sırasında İran dış politikasını değiştirmeye, Rusya ile ilişkileri gözden geçirmeye ve ABD ile bağları yeniden kurmaya istekli olduğunu ifade etti. Hatta muhafazakâr rakiplerini İran ile Batı arasındaki nükleer anlaşmazlığı çözme çabalarını engellemekle suçladı.

Bu yorumlara Hamenei’den anında yanıt geldi ve bazı siyasetçileri “sanki İran şu ya da bu güce tutunmadan ilerleyemezmiş gibi tüm yolların ABD’ye çıktığını düşündükleri” için eleştirdi.

Londra’da yaşayan Orta Doğu çalışmaları uzmanı Telal Muhammed, özellikle yakın gelecekte statükoda büyük bir değişiklik beklemiyor. The Cradle’a şunları söylüyor:

Seçilmiş başkan batı ile görüşmeleri başlatacak yetkiye sahip değil. Kendisine bir yetki verilse bile -ki bu pek olası değil- P5+1 [ülkelerinin], özellikle de ABD’nin taleplerini karşılamakta zorlanacaktır.

Muhammed’a göre Pizişkiyan hükümetinin başını ağrıtan bir diğer konu da Donald Trump’ın yaklaşan ABD başkanlığı ve Tahran’a karşı “maksimum baskı politikasına” geri dönmesi. Muhammed şöyle devam ediyor:

”Trump’ın geri dönmesi durumunda Ruhani-Trump dinamiğine geri dönüşe tanık olabiliriz. Trump, Putin ve Xi gibi güçlü, otoriter liderlere yakınlığıyla biliniyor ve yaklaşımı güç ve baskıyı tercih etme eğiliminde. Pizişkiyan gibi daha uzlaşmacı bir duruşa sahip ılımlı bir başkan muhtemelen İran’dan daha fazla baskı ve taviz talebiyle karşı karşıya kalacaktır.”

Muhammed, “geri dönüş mekanizması” da dâhil olmak üzere, Ocak 2026’da ve yakın zamanda sona erecek olan önemli hükümler nedeniyle, “Trump’ın, katı karşılıklılık yerine pragmatizmi tercih eden bir İran yönetimine karşı aşırı baskı uygulayacağını” öngörüyor.

Tahran merkezli Siyaset Bilimi öğretim üyesi Keyhan Barzegar, İran’ın Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi ve Hamenei’nin ülkenin dış politikasının yönünü belirlemesine rağmen, cumhurbaşkanının bu konularda hala bir miktar esnekliğe sahip olduğunu söyleyerek bunu uyarıyor – tıpkı Ruhani’nin 2015 nükleer müzakereleri sırasında yaptığı gibi:

”Cumhurbaşkanı, İran ile bölgesel ya da uluslararası ortakları arasındaki müzakerelerin nasıl yürütüleceğini etkileyebilir. Bu nedenle Pizişkiyan, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından belirlenen politikalar ile hükümetinin bunları uygulamak için kullandığı yöntem arasında ortak bir zemin bulmalıdır.”

Barzegar’a göre “İran şu anda ya teknoloji transferi ya da İran’a yatırım yapmak için yüklü bir bedel talep eden ya da yaptırımları kaldırmak için İran tarafından taviz isteyen büyük güçlerle karşı karşıya.” Pizişkiyan’a ayrıca İran’ın Batı Asya bölgesindeki stratejik önemini arttırmak için hızla geniş bir küresel destek toplayabilecek bir “[bölgesel] istikrar” politikasını savunmasını tavsiye ediyor:

”Bu şekilde Doğulu ve Batılı güçler İran’ın stratejik önemini anlayacak ve bu anlayış yaptırımların hafiflemesine ya da yabancı yatırımların artmasına yol açacaktır.”

Hamenei seçim sonrası mesajında Pizişkiyan’a “Allah’a tevekkül etmesini ve Şehit Reisi’nin yolunu izleyerek vizyonunu yüksek ufuklara taşımasını” tavsiye etti.

Dini liderin duruşu göz önüne alındığında ve eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in diplomatik niyetleri konusunda dünyaya ve iç seçmenlere bir sinyal olarak yanında olmasına rağmen Pizişkiyan, hükümetinin uluslararası sahnede sınırlı bir manevra alanına sahip olacağının neredeyse kesinlikle farkında. Bu nedenle Pizişkiyan muhtemelen ünlü danışmanının teşvik ettiği dış politikayı değil devletin belirlediği dış politikayı izleyecektir. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

seventeen + 10 =