‘İmam Humeyni’nin ‘Ne Doğu Ne Batı’ düşüncesi bir zihin inkılabıydı’
İslam Devrimi’nin siyasi, hukuki ve ruhani önderi olarak tarihe geçen İmam Humeyni’nin farklı ve eşsiz şahsiyeti onu diğer siyasi ve devrimci liderlerden ayırmaktadır.
İslam Devrimi’nin siyasi, hukuki ve ruhani önderi olarak tarihe geçen İmam Humeyni’nin farklı ve eşsiz şahsiyeti onu diğer siyasi ve devrimci liderlerden ayırmaktadır.
Geçtiğimiz hafta Mehr Haber Ajansı Avukat Emin Güneş ile bir röportaj gerçekleştirdi:
1. İmam Humeyni’nin (r.a) düşüncesini ve Doğu ve Batı’ya bağımlılık teorisini reddetmedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merhum İmam Humeyni (r.a) İslam İnkılabını gerçekleştirmeden önce iki kutuplu bir dünyada yaşıyor ve üçüncü bir alternatifin varlığını sadece hayal ediyorduk.
Küresel emperyalizm insanlık için kapıları sadece birbirine açılan iki hapishane inşa etmişlerdi. İnsanlar, içinde yaşadıkları yoksulluk ve sefaletten kurtuluş için kapitalizm hapishanesinde yaşıyorsa Sosyalizmi, Sosyalist hapishanede yaşıyorsa kapitalizmi kurtuluş kapısı sanıyordu. Oysa birinin diğerinden farkı yoktu. Ezilenler, her yerde eziliyorlardı.
Bizim dünya diyebileceğimiz İslam âlemi de bu cendere arasında sıkışmış kalmıştı. Ekseriyetimiz kapitalizmin zorbalığı altında olduğumuzdan bizler de sosyalizmi iyi bir şey zannediyorduk. Gençlerimiz, Marks’ın Daskapital’ini okuyordu. Öyle ki koca koca İslam âlimleri İslam sosyalizmine dair kitaplar yazıyorlardı.
Kurtuluşun İslam’da olduğuna dair sloganlar atıyorduk, ama “nasıl?” sorusuna cevap veremiyorduk. İnkılap gerçekleşince, bizde kökleşmiş “iki kutup düşüncesi” bir müddet İnkılabın arkasında SSCB’yi aradı. İmam Humeyni (r.a) Amerika’nın kuklasını devirdiğine göre, bunu ancak SSCB desteği ile yapmıştır. İçimizdeki Amerikancılar açıktan merhum imamın “SSCB’nin adamıdır” diye propaganda yaptılar.
İnkılapla birlikte “La Şarkıyye La Garbıyye İslamiyye İslamiyye” sloganını İmamdan duyduk, haykırdık ama bir müddet şüphelerimizden kurtulamadık. Çünkü bilinçaltımızda “eğer imamın dediği gibi ise, eğer arkasında gerçekten SSCB yoksa, Amerika bunu bir kaşık suda boğar” düşüncesi mevcuttu.
Zira ülke topraklarımızdan önce bilincimiz işgale uğramıştı. Sözde, Allah cc “kadiri mutlaktır” diyorduk ama buna rağmen özellikle Amerika’ya rağmen yaprak kımıldamaz anlayışına mahkûm yaşıyorduk. Açıkçası İslam’ın hâkimiyetini çok istememize rağmen hayali bir şeyin peşinden koştuğumuza inandırılmıştık.
İmam Humeyni (r.a) “ne Doğu ne Batı” diyerek İran’da gerçekleştirdiği inkılapla İran halkını özgürlüğüne kavuştururken bizim de bilinç dünyamızda muazzam bir İnkılap gerçekleştirdi. Ümmet gençliğinin zihin dünyasını işgalden ve prangalardan kurtardı. İçimizdeki fosilleşmiş beyinler uzun süre buna inanmak istemdiler, Amerika’yla işbirliğine girdiler.
15 Temmuzda darbe yapacak kadar güçlenmiş sözde “dini” aslında “Amerika’nın taşeronu” FETÖ örgütü, İslam İnkılabına doğduğu günden itibaren düşmanlık etti. Ona paralele başka cemaat ve tarikatlardan düşmanlık edenler oldu.
Ama şehitlerimiz Hasan el-Benna, Seyyid Kutup ve merhum allame Mevdudi’nin eserleri ile yetişen Merhum Erbakan’ın başında bulunduğu gençlik derhal İnkılabın yanında yerini aldı. Bu inkılabi gençlerin sembol ismi de şehit Metin Yüksel olmuştur.
Evet, bu yoldan dönenler oldu. Ancak bu dönüşler fikri temellere dayalı olmayıp Suudi ve bölgenin Petro dolarları ile oluşan dönüşlerdir.
Her şeye rağmen dünyanın yine de iki kutuplu olduğunda ısrar etmek isteyenlere diyoruz ki, Evet dünya iki Kutupludur, Bir tarafında dünya mustazaflarını temsil eden İslam İnkılabı, diğer tarafta küresel emperyalizm ve Siyonizm.
2. İslam Devrimi’nin İmam Humeyni (r.a) tarafından kurulmasının ardından Batı dünyası, bu devrimin ve İmam’ın fikirlerinin sadece bölge halklarını bilgilendirmekle kalmayıp aynı zamanda Siyonist Rejim başta olmak üzere onların çıkarlarını ve güvenliğini tehdit edecek tehlikeli kavramlar içerdiğine inanıyordu. Siz, İmam Humeyni’nin (r.a) düşüncelerinin Kudüs’teki son gelişmeler üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kudüs tarih boyunca müminler ve kâfirler arasında sürekli el değiştirmiştir. Mesela Hz. İsa (as) bu bölgeye dinlerini tahrif eden Yahudilere gönderilmişti. İşgallere çok büyük yıkımlara uğramış olan Kudüs’ün üzerinde mel’un Yahudilerin emelleri biliniyordu. Bu amaçla daha Osmanlı devleti yıkılmadan buralara yerleşme girişimlerinde bulundular. Onların bu hedeflerinden haberdar olan ümmetin şuurlu âlimleri de bu konuya duyarlı idiler. Henüz İsrail kurulmadan Şii ve Sünni ulema Kudüs’te konferanslar düzenliyor, Küresel emperyalizme karşı “takribi mezahip” çalışmaları yaparak iki büyük ülke İran ve Osmanlıyı birlikte hareket etmeye zorluyorlardı.
Kudüs henüz işgal dahi edilmeden olası bir işgal tehlikesine karşı teyakkuz halinde olan alimler ümmetin her tarafında mevcuttu. Mesela çok bilinmez ama Merhum Abdüsselam Berzani’nin Osmanlı padişahına gönderdiği mektubundaki taleplerinden biri de bölgeye Yahudi göçünün önüne geçilmesidir.
İmam bu anti Siyonist ulemanın takipçilerinden biridir. Yani Kudüs hassasiyeti ondan önce olduğu gibi ondan sonra da devam etmiştir. Mesela biz Anadolu gençliği olarak Kudüs’ün özgürlüğünün önemini Siyonizm’in melanetlerini Merhum Necmeddin Erbakan’dan öğrendik. Bu duyarlılık başta Siyonist rejim olmak üzere Batılı devletlerde de mevcuttu. Onlar da ümmetin muhtelif coğrafyalarında her ırk ve mezhepten Kudüs’e duyarlı Şahsiyetleri takip ediyor, kuklaları eliyle önlerini kesmeye çalışıyordu. Mesela Türkiye’de hemen her askeri müdahalenin temelinde Mescidi Aksa duyarlılığına dair izler bulabiliriz. En meşhuru olan 12 Eylül darbesi altı gün önce Konya’da gerçekleşen “Kudüs Mitingi” gerekçesini en önemli bir darbe gerekçesi kabul etmiştir. 28 Şubat postmodern darbesi Ankara/Sincan’da yapılan “Kudüs gecesi” etkinliği nedeniyledir. Kudüs gönüllüsü siyasiler yasaklanıyor, partiler kapatılıyor, gençler uyduruk mahkemelerce yargılanıp zindanlara atılıyordu.
Merhum İmam Humeyni (r.a) İslam İnkılabını gerçekleştirir gerçekleştirmez ilk işi ümmetin rüyası olan İşgal rejimini devlet olarak tanımaması, büyükelçiliğini kapatması ve Ramazan’ın son cumasını “dünya Kudüs günü” olarak ilan etmesidir.
İmam Humeyni’nin (r.a) Kudüs’teki son gelişmeler üzerinde etkisi bir röportajla sınırlanamaz, bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılsa yeridir. Ancak kısaca şöyle özetleyebilirim.
a- Evvela, İmam Humeyni’nin (r.a) Kudüs hakkındaki düşünceleri ‘söylemden eyleme’ geçirdiğini görüyoruz.
b- İlk intifada İmam Humeyni’nin (r.a) mazlum Filistin halkına “kıyam edin, direnin, ya kazanırsınız ya kazanırsınız, çünkü kaybedeceğiniz bir şeyiniz kalmamıştır.” Bu çağrı karşılık bulmuş, ilk intifada başlamış, Siyonist rejimi ciddi anlamda sarsılmıştır.
c- İmam Humeyni’nin (r.a) gerçekleştirdiği İslam İnkılabı Siyonist işgal rejimi için bir devrin kapanıp yeni bir devrin açılmasına sebep olmuştur. Genişleme, büyüme, taarruz devri kapanmış; duraklama, gerileme ve savunma dönemine geçilmiştir.
d- İmam Humeyni’nin (r.a) Merhum Erbakan hocamızın “Siyonist rejim ancak kuvvetten anlar” sözünü icraata geçirerek Kudüs’ün özgürlüğü için “Kudüs gücü” adlı bir askeri ordu oluşturması emsalsizdir. Dünyada böyle bir örnek yoktur. Dünyanın her yerindeki mustazafların her konuda yardımına koşan İslam Cumhuriyetinin sırf Kudüs’ün kurtarılması için ordusunun bir bölümünü tahsis etmesi, gıpta ettiğimiz bir konudur.
e- Bu ordunun şehit komutanı Kasım Süleymani Filistin direnişini kısa zamanda “taş devrinden füze çağına” taşımıştır.
f- Mazlum ve mustazaflardan oluşan farklı ırk, mezhep ve ülkelere mensup gençlerden oluşan örgütlerle “direniş cephesi” oluşturulmuştur. Bu cephe ümmetin göz bebeği ve onuru, mustazafların umudu olmuştur.
g- “Kudüs Kılıcı” zaferi İmam Humeyni’nin (r.a) başlatmış olduğu çalışmalarının en tatlı ve görünür meyvesidir.
3. İmam Humeyni’nin (r.a) İslam dünyasının gelecekteki gelişmelerine yönelik tedbirleriyle ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
İmam Humeyni’nin (r.a) ektiği tohumlar her yerde filizleniyor. Çağın nemrutları doğacak Humeynileri öldürebilmek için planlar yapsalar da Allah’ın cc planı kusursuz bir şekilde işliyor. Darağacına giderken “ Ne ben Hz. Hüseyin’den daha değerliyim, ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir.” Diyen Şehit Şeyh Said’i Pirani’nin oğlu merhum Şeyh Selahaddin Efendi müritlerine şu tavsiyede bulunmuştur: “Mümin ve münafıkları ayırmada ölçünüz İmam Humeyni (r.a) taraftarlığı ve karşıtlığı olsun. O’na ancak münafıklar düşmanlık eder.” Demiştir. Ümmet, bu ilke ile imtihan olmaktadır. İmam merhumun dostlarını dost, düşmanları düşman kabul edenler ile küresel Siyonizm’e hizmet edenlerin mücadelesi devam edecektir. Bize göre zafer inananlarındır ve zafer yakındır inşallah.
İmam Humeyni’nin (r.a) başlattığı hareketi Suriye fitnesi ile kirletmeye çalışanlar, özellikle İnkılabı mezhepçilikle itham edenler, Kudüs direnişi komutanlarının beyanları ile bir kez daha zelil olmuşlardır.
4. İmam Humeyni’nin izlediği politikanın en önemli eksenlerinden biri, İhvancılık modellerine karşı siyasi ve pratik bir İslam oluşturmaktı. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müslümanların Hak Batıl mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir. Batılın bir şubesi olan küresel Emperyalizmle mücadele de son iki yüz yıldır ümmetin her tarafında çeşitli yöntemlerle devam ediyor. Farklı coğrafyalarda oluşan İslami hareketler Küfrün tasallutundan kurtulmak ve aziz İslam’ı hayata hâkim kılmak için çok çeşitli modelleri tartıştılar. Barışçıl yöntemlerden silahlı mücadeleye, kültürel çalışmadan ekonomik üstünlük sağlamaya, devletin kadrolarına sızmaktan demokratik yöntemlere kadar, her model tartışıldı, konuşuldu bir kısım girişimlerde de bulunuldu.
İnkılap öncesi en revaçta olan model kuşkusuz İhvanı Müslümin modeli idi. Kuşkusuz her coğrafyanın kendine özel şartları da mevcut idi. Buna rağmen toplum bir modeli benimsediğinde diğerlerine sert şekilde muhalefet ediyordu. Mesela bu iş ancak siyasetle yani parti kurmakla olur diyenlere karşı “partilere oy vermek küfürdür” diyenler oluyordu. Milli görüş ve Cemaati İslami particiliği savunurken buna başta sıcak bakmayan İhvan hareketi de bu çizgiye geldi.
Ama unutulmaması gereken gerçek şu ki herkesin amacı aynı idi. İslam cumhuriyeti kurmak, İslam’ı mahkûmiyetten hâkimiyete geçirmek, İslam esaslarına dayalı hükumetler kurmaktı. İşte bu çalışmalardan biri olan İmam Humeyni’nin (r.a) hareketi hedefine ulaşmış oldu.
Artık önümüzde zaferle sonuçlanmış bir model mevcut idi. Artık diğer metotların terkedilmesi gündeme geldi. Batılılar, “İran devrim ihraç ediyor” deseler de bana göre “inkılabın metodunu ithal etmek isteyenler” oldu. Ama maalesef ikinci bir örneği görülmedi. Başarılı bir model olarak ortada duruyor. Fakat modelin her yere uygulanmasının, şartların farklılığı nedeniyle mümkün olamayacağı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Ancak önemli ölçüde yararlanılabilecek bir modeldir.
En önemlisi İmam Humeyni (r.a) gibi maddi ve manevi yönden donanımlı bir “lider” kolay bulunmuyor. Karşı karşıya kalınan Emperyalist uşaklardan hiç biri belki Şah kadar güçlü değil ama bizler zayıfız. Şahlarla mücadele edecek kadrolarımız şahlardan önce nefislerine, ihtiraslarına, kibirlerine mağlup oluyorlar. Bu da bize Lider ve kadrosunun en az model/metod kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Rabbim bizler gibi kendi coğrafyalarında İslam’ın hâkimiyeti için mücahede edenlere de İmam Humeyni (r.a) gibi bir lider nasip etsin inşallah.
KAYNAK: Ajanslar