İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Sadece İslam Cumhuriyeti ABD’ye Karşı Koyabildi

Acilnews’in yabancı basına dayanarak sunduğu habere göre; Irak Nuceba İslami Direniş Hareketi’nin resmi sözcüsü, ” İran İslam Devrimi’nin şafağını, parlayan bir güneş gibi zamanımızı aydınlatan bir dizi asırlık baskı ve karanlığın sonu olarak nitelendirdi. ”

İmam Humeyni’nin liderliğini öven Mühendis Nasr al-Shamri, bu kutlu devrimin zaferinin ilk günlerinden itibaren tüm dünyanın endişe ve kaygısının bu devrimin doğasının farkına varmak olduğunu söyledi.

Bununla birlikte, Devrimden çıkan bir ses, bu devrim ne Doğu ne de Batılı, ancak İslam’ın kalbinden ve öğretilerinden ve ilkelerinden çıkan bir İslami devrimdir” diye haykırdı.

Irak Direnişi sözcüsü, devrimin itici gücünü “inanan ve Müslüman gençlerin kanı” olarak nitelendirdi ve bu devrimin politikasını, İslam’ı ve temellerini İslam ülkeleri olarak değerlendirdi.

İran İslam Devrimi’nin düşmanının, şeytani boynuzun nüfuz ettiği her yere küresel bir kibir olduğunu ilan etti. İran’da İslam Devrimi’ne giden süreçte dünyanın iki sosyalist komünizm bloğu ile kapitalist Batı arasında bölündüğünü hatırlatarak, her iki bloğun da İslam dünyasını zayıflatması ve kontrol etmesi gereken bir düşman olarak gördüğünü sözlerine ekledi.

Nuceba İslami Direnişi’nin resmi sözcüsü, casus yuvasının (Tahran’daki ABD Büyükelçiliği) ele geçirilmesine atıfta bulunarak şunları söyledi: Öyle ki en yiğitlerin ağızları hiç açık kalmamıştı; Çünkü İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada bir ülkenin ABD ile açıkça karşı karşıya gelebileceğini düşünmediler.

İran’ın ABD’ye yönelik ikinci saldırısını, Amerikan üssüne yapılan bir saldırı olarak nitelendirdi; Trump’ın büyük suçundan ve şehit komutanları Hac Kasım Süleymani ve Hac Ebu Mehdi el-Muhendis’e suikast düzenlenmesinden sonra, Irak’taki Amerikan üssü Ayn el Esad’ı açıkça hedef aldı.