Hizbullah’ın mesajı Washington ve Tel Aviv’de yankılandı
Her ne kadar İsrail’in saldırıları, Washington ile üzerinde anlaşılan dengeleri dayatmaya ve bir oldu bittiye dönüştürmeye çalıştığını gösterse de bu dengelerin şekli, kapsamı ve temposu henüz netleşmiş değil.”
Hizbullah’ın Şebaa Çiftlikleri’nde gerçekleştirdiği hesaplı müdahale, Washington ve Tel Aviv’de geniş yankı uyandırdı. İsrail’in saldırganlığını frenlemek amacıyla verilen bu mesaj, savaş sonrası dengelerin şekillenmesi sürecinde kritik bir adım oldu. El-Ahbar gazetesi yazarı Ali Haydar’a göre Hizbullah, İsrail’in dayatmalarına boyun eğmeyeceğini ve ateşkese aykırı girişimlere karşı duracağını açıkça ortaya koydu. ABD ve İsrail’in örtük mutabakatlarına rağmen, bu hamle, İsrail’in saldırgan operasyonel marjını sınırlandırmaya yönelik güçlü bir uyarı olarak öne çıktı. İsrail ise, caydırıcılığı artırmak için tehditlerini ve saldırılarını sürdürse de Hizbullah’ın kararlı duruşu karşısında yeni stratejiler geliştirmek zorunda kaldı.
Düşman liderlerinin tehditkâr açıklamalarına ve dün birden fazla bölgede gerçekleşen saldırılara rağmen, sahadaki gelişmeler savaşın yeniden başlamasına yol açacak bir çöküşe işaret etmiyor.
Aksine, bu durum, savaş sonrası dengelerin şekillendirilmesine yönelik bir çaba olarak değerlendiriliyor.
İsrail’in amacı, Washington ile varılan örtük bir mutabakata dayanarak, nispeten geniş bir saldırı marjı elde etmek. Buna karşılık, Lübnan ve direnişin bu yeni duruma uyum sağlaması bekleniyor.
Fakat Hizbullah’ın yanıtı, düşmana bunun asla mümkün olmadığını, sonuçları ne olursa olsun buna karşı koyma kararlılığı ve kapasitesine sahip olduğunu net bir şekilde gösterdi.
Bu çıkıştan önce de hem yerel hem uluslararası çevrelerden, İsrail’in günlük rutin gibi sunmaya çalıştığı saldırıların ve ihlallerin doğurabileceği sonuçlar konusunda uyarılar gelmişti.
Hizbullah’ın Şebaa Çiftlikleri’nde gerçekleştirdiği hesaplı ve ölçülü müdahale ile gönderdiği mesaj, Washington ve Tel Aviv’deki karar alıcı çevrelerde güçlü bir yankı uyandırdı.
Bu mesaj, İsrail’in saldırganlıkta ısrar etmesinin ateşkesi tehlikeye atacak ciddi riskler barındırdığını anlamalarını sağladı.
Öte yandan, Hizbullah, karşı tarafı doğrudan savaşın eşiğine sürüklemeyecek bir çizgide durmaya özen gösterdi; ancak aynı zamanda düşmanın, savaş sırasında Lübnan’dan koparıp alamadığı hedefleri şimdi dayatma yoluyla elde etmesine de izin vermedi.
Hizbullah’ın yanıtını Şebaa Çiftlikleri bölgesiyle sınırlaması da bu bağlamda dikkat çekiciydi. Zira bu bölge, BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına dâhil olmayan ve Mavi Hat’tan farklı bir statüye sahip özel bir alan.
Askerî açıdan sınırlı bir tepki olarak, bu bölgede bir askeri hedefe yönelik az sayıda füze atışı gerçekleştirilmiş olsa da mesajın özü oldukça güçlüydü.
Hizbullah, yayımladığı açıklamada bu hamlesini “birinci bildiri” olarak nitelendirerek, düşmana, saldırılarda ısrar edilmesi hâlinde bunu takip edecek adımların gelebileceğini açıkça ifade etti.
Ayrıca, İslami Direniş’in açıklamasını, “Uyarmıştık, artık sorumluluk size ait,” anlamına gelen net bir ifadeyle bitirmesi, ABD-İsrail ekseninde Lübnan ve güney sınırının geleceğine dönük herhangi bir komplonun kesinlikle karşılık bulacağına dair kararlılığını ortaya koydu.
ABD’nin, Hizbullah’ın yanıtından önce İsrail’in ihlallerine yönelik eleştirel açıklamaları ise, İsrail’in saldırganlığını frenlemediği sürece bir anlam taşımıyor. Hatta bu açıklamalar, İsrail’e saldırılarını sürdürmesi için bir tür örtülü destek sağlayabilir.
Hizbullah’ın bu stratejik yanıtının yankıları, yalnızca askeri ve coğrafi boyutlarla sınırlı kalmadı. Mesajların özü ve taşıdığı göstergeler, çok daha geniş bir çerçeveye oturuyor.
Bu nedenle, Tel Aviv ve Washington’daki siyasi ve güvenlik çevrelerinde, Hizbullah’ın herhangi bir operasyonel adımdan geri durmayacağını ve ateşkes anlaşmasına aykırı dayatmalarla mücadele etmeye hazır olduğunu gösteren değerlendirmeler hızla yayıldı.
Hizbullah’ın bu yaklaşımı, yalnızca caydırıcılığını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda düşmana, belirli sınırların aşılamayacağına dair güçlü bir uyarı anlamına geliyor. Bu uyarılar, hedef kitlesine ulaşmış görünüyor.
Bu meydan okumayla karşı karşıya kalan İsrail’in siyasi ve güvenlik karar mekanizmaları, saldırılarını bir üst seviyeye çıkarma yolunu seçti.
Amaç, Hizbullah’ta, büyük bir çatışmaya doğru sürüklenme korkusunu artırarak, onun Washington ve Tel Aviv arasındaki yan mutabakatı bozacak operasyonel seçeneklerden vazgeçmesini sağlamak.
Bu mutabakat, İsrail ordusuna, siyasi ve güvenlik dinamiklerine göre daralıp genişleyen “saldırgan operasyonel bir marj” tanınmasını içeriyor.
Her ne kadar İsrail’in saldırıları, Washington ile üzerinde anlaşılan dengeleri dayatmaya ve bir oldu bittiye dönüştürmeye çalıştığını gösterse de bu dengelerin şekli, kapsamı ve temposu henüz netleşmiş değil. Bunun için daha fazla zamana ihtiyaç var.
Şu ana kadar sahada yaşananlar, bir ateşkes çöküşü değil; savaş sonrası dengelerin şekillendirilmesi ile savaşa doğru sürüklenme arasındaki bir ara evreye işaret ediyor.
Dolayısıyla İsrail’in tutumu ve eylemleri, önceliklerine ve beklentilerine göre hareket ettiği bir geçiş dönemine daha yakın görünüyor. Amaç, savaş sırasında elde edemediklerini telafi etmek ve savaşın hedefleri konusunda İsrail’in başarısız olduğu yönünde oluşan kamuoyu algısını dengelemek.
Ayrıca İsrail, özellikle kuzey sınırındaki yerleşimciler arasında oluşan güvensizliği giderme çabasında.
Ekim 2023’teki olaylar öncesindeki duruma geri dönmek istemeyen bu yerleşimcilere, İsrail liderliği, yeni dönemde güvenlik önceliklerinin değiştiğini göstermek istiyor.
Bu çerçevede İsrail liderliği, savaş öncesindeki koşulların artık geçerli olmayacağını, somut eylemlerle kanıtlama arayışında.
Buna rağmen, İsrail liderlerinin artan tehditleri ve saldırgan eylemleri, Hizbullah’ın gönderdiği mesajın düşman tarafından net bir şekilde anlaşıldığını gizleyemez.
Hizbullah’ın tepkisi, İsrail’in ilgili güvenlik birimlerinde farklı senaryoların masaya yatırılmasına ve ciddi endişelerin doğmasına neden oldu. Zira bu tepki, Hizbullah’ın, ateşkes anlaşması dışındaki dayatmaları kabul etmeyeceği ve bu tür çabalar karşısında pasif kalmayacağı kararlılığını ortaya koydu.
Hizbullah’ın bu kararlı duruşu, direnişin, İsrail’in ihlallerine ve saldırganlığına boyun eğeceği yönündeki beklentileri boşa çıkardı. Bu nedenle, Hizbullah’ın sınırlı bir askeri ve coğrafi tepki göstermesine rağmen, bu hamlenin siyasi ve güvenlik düzeyindeki sonuçları oldukça dikkat çekiciydi.
Hizbullah’ın bu adımı, Washington ve Tel Aviv’deki karar alıcı kurumlara, direnişin yalnızca bir savunma kapasitesine sahip olmadığını, aynı zamanda bir “operasyonel savunma marjı” dayatabileceğini kanıtladı.
ABD’nin İsrail’e tanıdığı saldırgan operasyonel marja karşılık Hizbullah, savunma önlemleriyle dengeleri yeniden şekillendirme gücüne sahip olduğunu gösterdi.
Sonuç olarak, Hizbullah’ın bu hamlesi, İsrail’e yalnızca askeri alanda değil, siyasi ve psikolojik düzeyde de güçlü bir mesaj verdi.
Bu mesaj, İsrail’in saldırganlığının bir sınırı olduğunu ve direnişin, gerekirse inisiyatif alarak bu sınırı çizme kararlılığında olduğunu açıkça ortaya koydu.