BM Filistin Raportörü: İsrail’in uygulamalarını eleştirme antisemitizm değil
BM Filistin Özel Raportörü Albanese, İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin açıklamaları nedeniyle Batı medyasında antisemitik olmakla eleştirilmesine ilişkin, “BM düzeyinde boşluğun olduğu dönemde güçlü bir ses olduğum için üzerimde büyük baskı var.” dedi.
Göreve geldiği 2022’den bu yana İsrail işgaline karşı verdiği tepkilerle öne çıkan BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, son Avustralya gezisinin Filistinli lobi grupları tarafından finanse edildiği iddiaları ve görevden alınması için yürütülen karalama kampanyalarına ilişkin değerlendirmede bulundu.
Albanese, kasımın başında sivil toplum gönüllülerinin davetiyle Avustralya’ya seyahat ettiğini belirterek, söz konusu seyahatin Filistin’e ilişkin yazdığı 2 raporu konuşmak üzere 7 Ekim’den önce planlandığını, bu konuda açıklama yapmasına rağmen asılsız iddialarla hedef alındığını söyledi.
“Keşke lobi olma gücüne sahip olsalardı ama değiller”
BM İzleme Örgütünün (UN Watch) Başkanı Hillel Neuer tarafından Avustralya’ya gitmek için Filistinli lobi gruplarından para almakla itham edildiğini kaydeden Albanese, ayrıca Neuer’ın kendisi hakkında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e görevden alma çağrısı yaptığını anımsattı. Albanese, şöyle devam etti:
“Filistin lobisi diye bir şeyden bahsediliyor. Nedir bu Filistin lobisi? Böyle bir şey yok, keşke lobi olma gücüne sahip olsalardı ama değiller. Beni davet eden kuruluşlar Filistinlilerin haklarını savunan gruplardı. Dolayısıyla bunda yanlış bir şey yok, iddialar doğru değil. BM tarafından verilen bütçeyi kullandım çünkü işgal altındaki Filistin topraklarına yılda iki kez gidemiyorum bu sebeple bütçeyi Avustralya’ya gitmek için kullandım, hepsi bu. Bu yanlış bilgiler sesimi, kişiliğimi ve görevimi tartışmalı hale getirmeye katkıda bulunuyor.”
“Güçlü bir ses olduğum için üzerimde büyük baskı var”
Albanese, Gazze’de sivilleri hedef alan saldırılara sadece kendisinin değil, başta ABD olmak üzere pek çok ülkede Yahudilerin de tepki gösterdiğini anımsatarak, “Sesimin onlarınkinden daha güçlü olduğunu düşünmüyorum ancak BM yetkilisi olduğum için farklı bir ağırlık taşıyorum. Bu yüzden tıpkı seleflerim Profesör Michael Lynk ve Profesör Richard Falk’u hedef aldıkları gibi beni de hedef alıyorlar. BM düzeyinde boşluğun olduğu dönemde güçlü bir ses olduğum için üzerimde büyük baskı var.” ifadesini kullandı.
“Buna meşru müdafaa denilmesini kabul edemiyorum”
İsrail devletine yönelik her türlü eleştirinin “Yahudi karşıtı” olarak yorumlandığına dikkati çeken Albanese, antisemitizmin silah haline getirilip ifade ve eleştiri özgürlüğünü engellediğine ve bir tür cezasızlık alanı yarattığına işaret etti.
Albanese, İsrail’in uygulamalarını eleştirmenin antisemitizm olmadığının altını çizerek, “Ben İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve bunun tamamen belgelendiğini söylüyorum. İsrail’den uluslararası hukuka ve Filistinlilerin insan haklarına saygı duymasını istiyorum. Bu nasıl antisemitik olabilir? Dolayısıyla ilk sorun, antisemitizmin silah haline getirilmesi ve İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamalarını eleştirmenin antisemitizmle bir tutulması. Diğer yandan hiçbir Yahudi de İsrail’in seçimlerinden sorumlu tutulmamalı.” değerlendirmesinde bulundu.
Hamas’ın, 7 Ekim saldırısıyla ciddi suç işlediğini ve kınanması gerektiğini dile getiren Albanese, İsrail’in buna karşı tepkisinin ise son derece orantısız olduğuna vurguladı. Albanese, şunları kaydetti:
“İsrail’in kendini koruma ya da Hamas militanlarına karşı hedefli operasyonlar yapma hakkı olmadığını söylemiyorum ancak İsrail’in yaptığı şey Gazze’deki tüm nüfusu, sivil halkı cezalandırmak, sivil altyapının yüzde 50’sini yok etmek. 360 kilometrekarelik alana sıkışmış nüfusa karşı savaş açıp, o toprakları bombalayıp, yüzde 70’i kadın ve çocuk olmak üzere 17 bini aşkın kişinin ölümüne neden olup buna meşru müdafaa denilmesini kabul edemiyorum.”
“Kendi görüşlerine o kadar saplanıp kalmışlar ki gerçeği göremiyorlar”
Albanese, Batı medyasının İsrail-Filistin çatışmasına yaklaşımını sorunlu bulduğunu kaydederek, bu konudaki algının tarihsel gerçeklerle örtüşmediğine dikkati çekti.
Avustralya’nın başkenti Canberra’da Ulusal Basın Kulübü’nde 14 Kasım’da düzenlenen basın toplantısında The Guardian gazetesi muhabiri Daniel Hurst’un kendisine yönelttiği soruya değinen Albanese, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Muhabir, bana daha önce kullandığım ‘İşgal altındaki Filistin topraklarında Yahudi-İsrail tahakkümü’ ifadesinin bir tür antisemitizm olup olmadığını sordu. Antisemitik kelimesini doğrudan kullanmadı ama ‘Yahudi tahakkümüne işaret ediyorsunuz. Bu bir kinaye mi?’ dedi. Ne kinayesinden bahsediyoruz? Tahakküm kavramı Apartheid Sözleşmesi’nde yer alıyor. Bu, Filistinli kuruluşlar, B’Tselem ve Yesh Din gibi İsrailli kuruluşlar tarafından belgelendi. BM Filistin özel raportörleri sıklıkla apartheid kelimesini kullandı.”
Raportör Albanese, Apartheid Sözleşmesi’ne göre “ırksal tahakküm” kavramının “belli bir ırksal grubun diğeri üzerinde egemenlik kurması ve o gruba sistematik baskı yapması” anlamına geldiğine işaret ederek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“1967’de 350 bin Filistinli yerinden edildi, Gazze Şeridi’nden, Batı Şeria’dan ve Doğu Kudüs’ten, Mısır’a ya da Ürdün’e zorla gönderilerek mülteci haline getirildiler ve geri dönmelerine de asla izin verilmedi. Yani 1967’den bu yana ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Dolayısıyla işgal altındaki Filistin topraklarındaki Filistinlilere karşı Yahudi-İsrailli tahakkümü var. Muhabir bence iyi niyetliydi ancak bu durum insanların sahip olduğu zihniyeti yansıtıyor. Kendi görüşlerine o kadar saplanıp kalmışlar ki gerçeği göremiyorlar. Bu yüzden açıklama yapmak benim sorumluluğum.”
Tarihi bir gerçeklik ve soykırım olan Holokost’un dünya genelinde tanındığını hatırlatan Albanese, “Filistinlilerin ulusal bağlarının ve vatanlarıyla olan ilişkilerinin parçalanması olan Nekbe (Büyük Felaket) Batı’da hiçbir zaman kabul edilmedi. Arap halkları arasında ve tabii ki Filistinliler arasında Nekbe’nin çok açık ve belirgin bir anlamı var ancak bu kavram İsrail’deki ve kendilerini İsrail’in dostu olarak gören ülkelerdeki insanlar tarafından anlaşılmıyor, tanınmıyor, hatta inkar ediliyor ya da küçümseniyor.” diye konuştu.
“Güçlü bir devlet iradesi ortaya çıkmadığı sürece korkarım ki şiddet devam edecek”
Albanese, BM’nin İsrail-Filistin çatışmasındaki arabuluculuk rolüne de değinerek, “BM, felç olmuş durumda. Uluslararası hukukun uygulanması için güçlü bir devlet iradesi ortaya çıkmadığı sürece korkarım ki işgal altındaki Filistin topraklarında ve Filistinlilerle İsrailliler arasında şiddet görmeye devam edeceğiz.” ifadesini kullandı.
Raportör Albanese, sözlerini “Çok zor bir dönemden geçiyoruz, bunlar gerçekten karanlık zamanlar. Temel insan haklarına saygı gösterilmesini isteyerek adalete giden yolu açmaktan başka çaremiz yok. Çünkü bu, nehir ve deniz arasındaki herkes için milliyetleri, etnik kökenleri, dini veya siyasi inançları ne olursa olsun, karşılıklı onurun, özgürlüğün ve eşitliğin tanınmasına ve saygı duyulmasına sebep olacak.” şeklinde tamamladı.