“Özel istihbarat elemanı”

“Özel istihbarat elemanı”

Madem hayatımızı, sokağa çıkmamızı, sevdiklerimizin sokağa çıkmasını etkileyen bir terör eylemi söz konusu, gerçekleri bilmek hakkımız

Heysem Topalca ismini biraz hafızanızı yokladığınızda anımsayacaksınız.

Suriye iç savaşının başladığı günden bu yana kimi zaman Türkmen Cephesi’ne, kimi zaman El Nusra’ya çalışan, kimi zaman Suriye devletinin istihbarat elemanı olmakla suçlanıp, kimi zaman YPG ile ilişkili gösterilen Topalca, Reyhanlı ve Niğde katliamlarının da sorumlularından biri olarak aranıyordu.

Arandığı, ortadan kaybolduğu, Suriye yönetimi tarafından ortadan kaybedildiği bir dönemde, 10 Şubat 2021’de Konya’da geçirdiği trafik kazasında öldü.

Kimilerinin “ikinci Yeşil”, kimilerinin, “kahraman”, kimilerinin “hain” dediği, savaştan önce Suriye’deki taksi şoförlüğü yapıp, arada bir Suriye emniyetine, taşıdıkları ile ilgili bilgi uçurarak “yolunu bulan” Topalca, Türkiye’de ise hep “yakın ilişkileri” ile konuşuldu.

Sınırdan insan kaçırdığını artık bölgedeki herkes biliyordu, ailesinin bir evinin Türkiye sınırlarında olduğunu da.

Bir ayağının Suriye, bir ayağının Türkiye’de olduğu da biliniyordu ama çok kullanışlıydı.

Tek sorun, herkes için kullanışlı olmasında yatıyordu.

* * *

İstiklal Caddesi’ne yönelik bombalı saldırının hemen ardından akla Topalca’nın gelmesi, Suriye’den bir biçimde Türkiye’ye sokulan isimlerin kimliklerinin sıfatlarının belirsizliğini göstermek açısından önemli.

Kimin kime çalıştığının, kimin en son kiminle olduğunun asla net biçimde bilinemeyeceği bir coğrafyadan ve buradaki belirsizlikten yararlanan örgütlerden, devletlerden söz ediyoruz.

Ancak bununla birlikte ortaya çıkan net fotoğraflar da var.

* * *

T24’te Tolga Şardan’ın dün yayımlanan yazısında, İstiklal Caddesi’ne bombayı koyan Ahlam Albashir’in bir süredir takipte olduğu belirtiliyordu.

Albashir’in yakalandıktan sonra ortaya koyduğu profilin, ifadelerinin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “özel yetiştirilmiş istihbarat elemanı” tanımına uymadığını görebilmek için uzman olmaya gerek yok.

Korkmuş, sinmiş, yakalanmamak için neredeyse hiç önlem almamış, yakalandıktan sonra ne diyeceğini bilemeyen, PKK dahil örgütlerin bombalı eylemlerinde örneğine rastlanmayan bir profilden söz ediyoruz.

Elbette örgütler taktiksel davranabilir, alışılmadık yöntemler kullanabilir.

Ancak yine de eylemi yapan kişinin kolayca kapatabileceği yüzünü saklama gereği bile görmediği, kameraların teşhisini iyiden iyiye kolaylaştıran hareket tarzı ilginç.

Terör eyleminden sonra ABD’nin suçlanmasını doğrudanlaştırmaya yarayan giyim biçimi de öyle.

Albashir’i takip edip, sonradan elinden kaçıranların hakkında tuttuğu istihbarat notları umalım ki yargının önüne gitsin. Zira o notlarda yazanlar, bugünü anlayabilmek için önemli.

* * *

Terör eylemi ile ilgili olarak, bugüne kadar yapılan açıklamaların, söylenenlerin kamuoyunu tatmin etmediği ortada.

Ancak bunu elbette İçişleri Bakanı ile tartışmak, bunları sormak mümkün değil.

Zira alkışlanmadığı her yazıyı, her soruyu hainlik, ABD ajanlığı, Yunan askerliği, terörislik, bölücülük ile açıklayan bir bakan profili ile karşı karşıyayız.

Ancak yine de terörle mücadeleyi ajandasındaki en önemli başlık ilan eden İçişleri Bakanı’na sorular yöneltmek zorundayız.

Sadece Albashir’in takipten nasıl kurtulduğunu, eylemi nasıl yaptığını değil.

Bir de diğer bağlantılarını, çifte standartları…

* * *

Albashir’in telefonu araştırıldığında, MHP Güçlükonak İlçe Başkanı Mehmet Emin İlhan’a ait hatla görüşüldüğü açığa çıktı.

Sözü edilen kişi MHP İlçe Başkanı değil de bir başka partinin üyesi bile olsa, sadece o kişiye ait eve değil, partiye de koçbaşı ile girilir, yedi sülalesi araştırılır, bütün hayatı didik didik edilirdi.

İlhan, olması gerektiği gibi savcılığa davet edildi, ifadesi alındı.

Ardından bir kez daha ifadesine başvuruldu.

Ailesi koruculuk yapan, Suriye ile yakın ilişkileri bulunan İlhan, belli ki sözü senet sayılan biri.

Ehliyetinin çalındığını, fotokopisiyle hat alındığı, bu hatla ilgisi olmadığını söyledi, konu kapandı.

Yetmedi, Şırnak Valiliği de daha soruşturma sürerken bahse konu GSM hattının İlhan tarafından kullanılmadığını açıkladı.

* * *

Türkiye tipi adalet bu.

Daha önce IŞİD’in katliamlarında kritik rol oynayan bir taksicinin telefon kayıtları, kendisi adına ayrı bir dinleme kararı çıkartılmadığı gerekçesiyle yok sayılmış, beraatine karar verilmişti.

Sınırdan yüzlerce insanı kaçırdığı bilinmesine rağmen.

Aynı sırada iş insanı Osman Kavala, milyonlarca kişinin telefon hattının sinyal verdiği bir baz istasyonundan ABD’li Henry Barkey’in telefonu da sinyal verdiği için ajan ilan edildi, cezaevinde tutuldu.

İlhan’ı ise İçişleri Bakanlığı’na bağlı Şırnak Valiliği savunuyor.

* * *

Madem hayatımızı, sokağa çıkmamızı, sevdiklerimizin sokağa çıkmasını etkileyen bir terör eylemi söz konusu, gerçekleri bilmek hakkımız.

Öyle yaptırım uygulamadan ABD demekle, soru soranı ajan, Yunan askeri ilan etmekle sadece etrafınızda dolaşanların onayını alabilirsiniz.

Ve madem ülkenin yargı pratikleri tavizsiz, herkese aynı şekilde uygulanmasını beklemek de hakkımız.

Bir başka partinin mensubu hangi muameleyi görecekse, iktidarı paylaşan partinin mensubu da bu muameleyi görmeli.

Bütün bu hengamede olan elbette ölenlere, yaralananlara ve topluma oluyor.

Bombalarla sınanmış, darbe girişimi geçirmiş, yargı ve polis eliyle yaratılan korku ikliminde yaşamaya alıştırılmış bir coğrafyadan söz ediyoruz.

Ve birileri ne kadar alkışlarsa alkışlasın bu iklimi, o alkışlar geçirdiğimiz, kışı ayazı cennet gibi göstermeye yetmiyor.

KAYNAK: Gökçer Tahincioğlu/T24

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

two × 3 =