GÖRÜŞ – İsveç NATO’ya üye olmamak için mi Türkiye’yi kışkırtıyor?
Mehmet A. Kancı, Vilnius’ta 11-12 Temmuz’da gerçekleşecek NATO Zirvesi öncesinde İsveç’in NATO üyeliği meselesini AA Analiz için kaleme aldı.
***
2010 yılında stratejik konseptini ve askeri reflekslerini kriz yönetimine odaklayan Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü (NATO), 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakının ardından kimliğini ve hedeflerini yeniden düzenleme yoluna gitti. Birinci Soğuk Savaş’ta olduğu gibi yeniden Rusya’ya odaklanan NATO, fabrika ayarlarına dönerken, 2021 yılından itibaren de faaliyet sahasını Çin Halk Cumhuriyeti’nin yakın coğrafyasını kapsayacak şekilde genişletmeye yöneldi.
Rusya’nın 2022’nin Şubat ayından itibaren Ukrayna’ya topyekun saldırı girişimi ise ittifakın yeni genişleme adımlarını gündeme getirdi. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik süreçleri, Rusya’nın saldırı girişimi sırasında çatışmaların zirve noktasına ulaştığı dönemde Rusya kaynaklı bir nükleer saldırı ihtimali söz konusu olunca gündeme geldi. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA, Rusya kaynaklı bir nükleer saldırı ihtimalini doğrulamazken, Beyaz Saray tehdidin gerçekliği konusunda ısrarlıydı. Savaşın bugünkü durumuna baktığımızda Rusya’nın bir nükleer saldırı düzenleme ihtimali tartışmalı olduğu gibi, Ukrayna ordusunu dahi sindiremeyen Rusya’nın askeri kapasitesinin İskandinavya Yarımadası, Baltık ülkeleri ya da Polonya istikametinde saldırıya geçmeye yeterli olmadığı, yani tehdit yaratmasının mümkün olmadığı ortada. Ancak NATO organizasyonu ve özellikle ABD, çok da gerçekçi görünmeyen bir tehdit doğrultusunda İsveç ve Finlandiya’yı ittifaka dahil etme konusunda kararlı. Bu genişlemenin hedefinin bugünkü Rusya’dan kaynaklanan tehditten ziyade, yakın gelecekte gündeme gelecek jeopolitik girişimlerle ilgili olması daha yüksek ihtimal. İskandinavya Yarımadası’nın tamamına nüfuz edecek bir askeri organizasyonun Kuzey Deniz ticaret rotasını, Kuzey Kutup Dairesi kaynaklarını ve Baltık Denizi’ni kontrol altına alması muhakkak daha kolay ve etkili olacaktır.
2022 Madrid Zirvesi’nden bugüne havanda su döven İsveç
2022 yılında Madrid’deki NATO Zirvesi’nde her iki ülkenin üyeliği için başlatılan süreç, Türkiye’nin haklı itirazlarına hedef oldu. Finlandiya ve İsveç uzun yıllardır, Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren muhtelif terör örgütleri için güvenli alan ve finans kaynağı haline gelmişti. Türkiye, eşit müttefiklik anlayışına istinaden öncelikle İsveç ve Finlandiya’dan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) , terör örgütü PKK/YPD/YPG’ye karşı etkili adımlar talep etti. 28 Haziran 2022’de 3 ülke arasında imzalanan mutabakat zaptı kapsamında Finlandiya, 2023 yılının mart ayı sonunda Türkiye’den onay aldı. İsveç ise bu süreçte yaşanan hükümet değişikliğine karşın somut adımlar atmakta ayak sürüdü.
İsveç’te yeni terörle mücadele yasası 1 Haziran 2023’te yürürlüğe girdi. Buna karşın takvimler 7 Temmuz’u gösterdiğinde ne Türkiye’nin iadesini talep ettiği teröristlerden birinin teslimi söz konusu oldu, ne de terör örgütünün sokak eylemlerine karşı kararlı bir cezai yaptırım süreci yürütüldü. Bilakis İsveç hükümeti ifade özgürlüğü adı altında Kur’an-ı Kerim yakılması eylemlerine izin vererek Türkiye’yi kışkırtacak vakalara yeşil ışık yaktı. Bu durum ister istemez şu soruyu akıllara getiriyor. Acaba İsveç’in NATO üyeliğini istemeyenler terör örgütleri ya da Rusya değil de, İsveç siyasi ve güvenlik bürokrasisi içerisindeki bir takım unsurlar mı? Aşırı sağcı olma ihtimali yüksek bu unsurlar, Türkiye’yi kışkırtacak eylemlere imkan tanıyarak, üyeliğin gerçekleşmemesinin sorumluluğunu Ankara’nın üzerine mi yıkmaya çalışıyor?
İsveç cephesinde değişen bir şey yok
6 Temmuz 2023 Perşembe günü Brüksel’deki NATO karargahında 5.’si düzenlenen Türkiye-Finlandiya-İsveç Daimi Ortak Mekanizma Toplantısı ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı değerlendirme, İsveç açısından sorunların 3 ana başlıkta sürdüğüne işaret ediyor. Bunlar, İsveç’in terörle mücadele alanında hala somut bir adım atmamış olması; NATO’ya dahil olmak isteyen İsveç’in müstakbel müttefikine savunma sanayisinde ambargo uygulamaya devam etmesi; ifade özgürlüğü gerekçesiyle dini değerlere yönelik saldırıların engellenmemesidir.
Özellikle son maddeye yani Kur’an-ı Kerim yakılması suretiyle Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinin kışkırtılmasına yönelik eylemlere biraz yakından bakıldığında, İsveç siyaseti ve bürokrasisi içerisinde, ülkelerinin NATO üyeliği aleyhinde çalışan gruplar olduğu şüphesi kuvvetleniyor.
Bu eylemlerin ilki 21 Ocak 2023 günü İsveç’in başkenti Stockholm’deki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği önünde Rasmus Paludan isimli geçmişi hayli şüpheli bir şahıs tarafından düzenlendi. Siyasetçi kimliği ile İslamofobi yayan Paludan’ın 2020 yılının ağustos ayında İsveç’e girmesi dahi yasaklanırken, aynı yılın ekim ayında sürpriz bir şekilde babasının vatandaşlığı nedeniyle Paludan’a İsveç vatandaşlığı verildi. 2021 yılında hakkında 18 yaşından küçüklere yönelik cinsel taciz suçlamaları gündeme gelen Paludan, 2022’nin nisan ayından itibaren İsveç’teki İslam toplumunu kışkırtan eylemlerle sahneye çıktı. 2023’ün mart ayında Kur’an-ı Kerim yakma eylemi için İngiltere’ye girme teşebbüsü ise engellendi.
İkinci eylem ise NATO Zirvesi’ne sayılı günler kala 28 Haziran 2023’te Kurban Bayramı’nın ilk günü Stockholm Camisi önünde düzenlendi. Kur’an-ı Kerim’i ateşe veren kişi en az Rasmus Paludan kadar sıra dışı ve şüpheli bir karakterdi. Irak kökenli 37 yaşındaki Salwan Sabah Matti Momika, CNN International televizyonuna verdiği bilgiye göre 5 yıl önce İsveç’e geldi ve vatandaşlık aldı. Kendisini ateist olarak tanımlıyordu. Ancak konunun peşine düşen Arap sosyal medya dünyasından isimler Momika ile ilgili ilginç bilgilere ulaştı. Momika, Musul yakınlarında yaşayan Hristiyan bir Iraklıydı. İsveç’e gelmeden önce İran Devrim Muhafızları ile bağlantılı “İsa’nın Ruhu Tugayları” isimli bir milis grubunda yer almıştı. Daha sonra terör örgütü PKK’nın Sincar’daki uzantılarına da yanaşan Momika’nın 2017 yılında Irak’ta bünyesinde yer aldığı son milis grubunun “Keldani Kartalları” olduğu iddia ediliyor. [1] Momika’nın İsveç’e adım atmasının akabinde göçmen karşıtı aşırı sağ bir örgüt için gönüllü çalışmalara katılması da geçmişiyle ilgili bir başka soru işareti olarak karşımıza çıkıyor.
Olof Palme suikastından bugüne ulaşan şüpheler
Paludan ve Momika gibi figüranların üstlendikleri roller, 1986 yılında İsveç Başbakanı Olof Palme’ye düzenlenen suikastla ilgili karanlıkta kalan bazı soruları da yeniden akla getiriyor. Palme’nin, İran’ın talep ettiği İsveç yapımı bir füze sisteminin satışını engellediği, bu nedenle İran Devrim Muhafızları ile terör örgütü PKK arasında Suriye’de yapılan bir görüşmenin ardından, terör örgütü PKK mensubu bir tetikçi tarafından öldürüldüğü iddiaları gündeme geldi. İsveç devleti bu cinayeti çözemedi. Hatta soruşturma süreci terör örgütü PKK bağlantısının üzerine giden polis yetkililerinin görevden alınmasıyla çıkmaza girdi.
Olof Palme suikastını aydınlatmaya çalışanlardan biri de İsveç’in önde gelen araştırmacı gazetecilerinden ve romanlarıyla uluslararası üne sahip Stieg Larsson’du. 2004 yılında 50 yaşında kalp krizi sonucu yaşama veda eden Larsson’un İsveç’teki aşırı sağcı unsurların devlet, polis, silahlı kuvvetler ve istihbarat servisleri ile ilişkilerini ele aldığı üçleme romanı “Ejderha Dövmeli Kız,” “Ateşle Oynayan Kız,” “Arı Kovanına Çomak Sokan Kız” yazarın ölümünden sonra basıldı. İsveç’teki aşırı sağın devlet içerisindeki uzantılarının ifşa edildiği üçleme iki farklı versiyon halinde beyaz perdeye de aktarıldı. “İskandinav Rüyası”nın dışardan göründüğü kadar masum olmadığını anlatan Larsson bugün hayatta olsaydı, İsveç’in NATO’ya üyelik sürecinde ortaya çıkan Paludan ve Momika gibi figüranlara dair daha çarpıcı bilgilere ulaşmak mümkün olabilirdi.
NATO’ya girmesi İsveç’i değiştirir mi?
ABD ile Türkiye arasında gündemdeki sıcak ihtilaflı konuları da kullanan İsveç’in, kontrollü bir gerilim stratejisiyle Türkiye’yi kışkırtarak, NATO kapısından uzak durmaya çalıştığını düşünmek için yeterince sebep var.
Şunu da unutmamak lazım ki İsveç’in Türkiye karşıtı terör örgütlerine kol kanat germe ve hamilik yapma alışkanlığı FETÖ, PKK, PYD/YPG terör örgütlerinin öncesine de dayanıyor. Emekli Büyükelçi Müfit Özdeş, “Harici Bir Hariciyecinin Not Defteri” adlı otobiyografik eserinde, 1979 yılında Türkiye Cumhuriyeti Stockholm Büyükelçiliği’nde Maslahatgüzar olarak görev yaptığı dönemde buna ait bir örneğe yer veriyor. Özdeş, Ermeni terör örgütü ASALA’ya finansman sağlayan bir kişinin yakalanmasının ardından olayın gerek polis gerek basın tarafından nasıl örtbas edildiğine dair ayrıntıları kitabında paylaşıyor. Bu olayın yaşandığı esnada Ermeni terör örgütleri ASALA ve JCAG Avrupa’da Türk diplomatlara ve ailelerine karşı en kanlı saldırıları gerçekleştiriyordu. İsveç ile ilgili unutulmaması gereken bir husus da Türkiye’yi hedef alan asılsız sözde “Süryani soykırımı” iddialarının kaynağı olmasıdır.
En az 50 yıldan uzun bir süredir Avrupa’da Türkiye aleyhtarı tüm eylem ve siyasetlerin bayraktarlığını yapan bir ülkeye ABD ve Almanya’nın kefil olmaları da bir başka konudur. İhtimaldir ki Türkiye Vilnius NATO Zirvesi’nde İsveç’in üyeliğine onay verse dahi, ülkedeki aşırı sağcı unsurların Türkiye’ye yönelik kışkırtma girişimlerinin ya da terör örgütlerinin maşa olarak kullanılması alışkanlığının son bulması mümkün görünmüyor.