İran’ın nükleer bilim insanları Amerika’yı nasıl şaşırttı? 

İran’ın nükleer bilim insanları Amerika’yı nasıl şaşırttı? 

İran’ın yüzde 20 oranında uranyum elde etme hikayesi, dünya güçlerinin tarihi bir aldatma ve engelleme tecrübesidir.

Amerika ve müttefikleri, Tahran’ın hayati önem taşıyan nükleer yakıt ihtiyacını suistimal ederek İran’ın bilimsel kapasitesini sınırlamaya çalıştı. Ancak İranlı bilim insanları, yerli bilgi ve güce güvenerek bu komployu boşa çıkardılar.

İslam İnkılabı Lideri, Besicilerle son görüşmesinde İran’ın bilim ve nükleer tarihinin dönüm noktalarından birine işaret ederek, “Amerika’nın yüzde 20 zenginleştirilmiş uranyum konusundaki hain komplosunu boşa çıkarmayı başaranlar Besici’lerdi.”

Parstoday’in bildirdiğine göre Farhikhtegan gazetesi bu bağlamda ve İran’ın nükleer meselesinin tarihsel analizinde şunları yazdı: Bu açıklamalar bize, İran’ın dünya güçlerinin yaptırımları ve engellemeleri karşısında Besici bilim insanlarına güvenerek %20 uranyum üretecek teknolojiye ulaştığı 1980’li yıllardan önemli bir hikayeyi hatırlatıyor. Bu bağlamda Türkiye ve Brezilya ülkeleri de arabulucu olarak rol almaya çalıştılar fakat, İran’ın yüzde 20 oranında uranyum üretme kabiliyetinin kamuoyuna duyurulmasının uluslararası bir gerekçesi olması için Amerika’nın baskıları altında, bu rol üstlenmeler de sonuçsuz kaldı. İran’ın yüzde 20 uranyum üretim teknolojisine ulaşması, ülkenin nükleer tarihinde bir dönüm noktası, bilimsel ilerlemenin ve milli iradenin simgesidir. Yaptırımlar ve benzeri görülmemiş baskı koşullarında elde edilen bu başarı, İran’ın hayati ihtiyaçlarını en zor koşullarda bile karşılayabildiğini gösterdi.

Amerika, İran’ın tek nükleer yakıt tedarikçisinin alışverişi sürdürmesini engelledi

80’li yılların sonlarında İran ciddi bir krizle karşı karşıya kaldı. Radyofarmasötik izotopların üretimi ve bilimsel araştırmalar için HŞ 1340’lı yıllarda başlatılan Tahran’ın araştırma reaktöründe %20 uranyum yakıtı gerekiyordu. Bu reaktör 1340’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri tarafından inşa edilmiş ve devrime kadar yakıtı aynı ülkeden sağlanıyordu. İran, devrimden sonra bu ihtiyacı Arjantin başta olmak üzere diğer ülkelerden sağladı.

Ancak HŞ 1387 yılında uranyum rezervlerinin yüzde 20’si tükendikten sonra İran, Arjantin’den yeni yakıt talep etti. Bu konunun stratejik öneminin farkında olan Amerika, Arjantin’e baskı yaparak bu ülkenin İran’ın ihtiyaçlarını karşılamasını engelledi. Bu eylem, İran’ı Tahran reaktörünü kapatmak veya başka çözümler bulmak zorunda kalacak bir duruma soktu. Bu reaktörün kapatılması, binlerce hastanın hayatını tehlikeye atan radyofarmasötiklerin üretiminin durdurulması anlamına geliyordu.

İran’ın Türkiye ve Brezilya kozları

İran, bu sorunu çözmek için Viyana Grubu’na üye ülkeler olan ABD, Fransa ve Rusya ile müzakerelere başladı. Bu ülkeler İran’ın yüzde 3,5 oranında zenginleştirilmiş uranyumunun yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyumla değiştirilmesini teklif etti. Bu öneriye göre İran’ın Rusya’ya 1200 kg %3,5’lik uranyum göndermesi ve bir yıl sonra 120 kg %20’lik uranyum alması gerekiyordu. Ancak bu öneri İran tarafından çeşitli nedenlerden dolayı reddedildi.

Birincisi, Batılı ülkeler yakıtın zamanında teslim edilmesi konusunda bir garanti vermiyordu. İkincisi, Fransa’nın Buşehr enerji santrali projesine olan kötü niyeti gibi geçmiş deneyimler, İran’ın verilen vaatlere güvenmeme duygusunu güçlendirmişti.

İran bu takasın İran topraklarında veya Türkiye gibi üçüncü bir ülkede yapılmasını önerdi. İran bu konuda Tahran’la iyi ilişkileri olan Türkiye ve Brezilya’yı arabulucu olmaya davet etti. Tahran’ın açıklamasına temel oluşturan bu plana göre İran, Türkiye’ye 1.200 kg %3,5’lik uranyum gönderecek ve karşılığında 120 kg %20’lik uranyum alacaktı.

Ayrıca İran’ın istediği zaman Türkiye’den uranyumunu geri alma hakkı da vardı. Türkiye ve Brezilya cumhurbaşkanları bu bildiriyi imzalamadan önce Amerika’nın dönem başkanı Obama’yı bilgilendirdiler. Ancak açıklama yayımlanır yayınlanmaz Obama, ülkesinin imajının bozulacağını bilmesine rağmen buna karşı çıktı. ABD, Rusya’nın İran tarafından nükleer değişim sürecinden dışlanmasının, Kremlin’in Washington’la işbirliği yaparak İslam Cumhuriyeti’ne karşı ortak bir tutum benimsemesine zemin oluşturabileceğinin farkındaydı. Bu nedenle Tahran’ın açıklamasını reddetmenin ülkesinin imajı açısından olumsuz sonuçlarının farkında olmasına rağmen Obama, İran’a yönelik kararı onaylamak ve Rusya’nın desteğini kazanmak için bu riski kabul etti ve karara karşı çıktı ancak bu hamlenin İran’ın lehine sonuçlanacağını bilmiyordu.

Amerika tuzağa düştü

İran, ABD’nin dürüst olmayan davranışlarını öne çıkararak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı UAEA’nın desteğini kazanmaya ve kamuoyunun yüzde 20 oranında uranyumun ülke içinde üretilmesinin gerekliliği konusunda ikna edilmesine zemin hazırladı. İran’ın yüzde 20’lik uranyum üretim teknolojisine bu kadar çabuk ulaşabileceğini beklemeyen Batı, büyük şaşkınlık yaşadı. Siyasi ve ekonomik baskılarla İran’ı kendi şartlarını kabul etmeye çalışan Batılı ülkeler, artık kendi ihtiyaçlarını bağımsız olarak karşılayan bir ülke ile karşı karşıyaydı. Eylül 2010’da İran 25 kg %20’lik uranyum ürettiğini duyurdu. Zenginleştirilmiş uranyum miktarı her geçen ay arttı ve İran kendi iç ihtiyaçlarını tamamen karşılayabildi.

Şehit Şehriyari nükleer yakıt üretiminin anahtarını açtı

İran’ın yüzde 20 uranyum zenginleştirme teknolojisine ulaşması, başta Şehit Mecid Şehriyari olmak üzere ülkenin Besic bilim insanlarının gece gündüz durmaksızın süren çabaları sayesinde oldu. Şehit  Şehriyari, ikili santrifüj kademesini tasarlayıp bağlayarak karmaşık uranyum zenginleştirme formülünü %5’ten %20’ye kadar uygulamayı başardı. Oldukça yüksek hassasiyet ve kontrol gerektiren bu süreç nükleer yakıt üretimindeki en zor adımlardan biridir. Ayrıca reaktörde %20 oranındaki uranyumun kullanılması için gerekli olan yakıt levhalarını üretmeyi başardı. Bu başarı İran’ı nükleer yakıt üretiminde kendi kendine yeterli hale getirdi.

Tarihsel bir deneyimden dersler

İran’ın yüzde 20 oranında uranyum elde etme hikayesi, dünya güçlerinin tarihi bir aldatma ve engellemeleri deneyimidir. Amerika ve müttefikleri, Tahran’ın hayati önem taşıyan nükleer yakıt ihtiyacını suistimal ederek İran’ın bilimsel kapasitesini sınırlamaya çalıştı. Ancak İranlı bilim insanları, yerli bilgi ve güce güvenerek bu komployu boşa çıkardılar. ABD’nin bu eylemi, asıl amacın İran’ın sorununu çözmek değil, İran’ın nükleer kapasitesini sınırlamak ve İran’ın zenginleştirilmiş uranyum rezervlerini tüketmek olduğunu gösterdi. Ayrıca Türkiye ve Brezilya’nın arabuluculuk rolü, anlaşmazlıkların çözümüne yönelik samimi çabaların bile ABD ve müttefiklerinin baskılarının etkisiyle başarısız olacağını gösterdi. Bu deneyimin küresel diplomasi açısından önemli bir dersi var; ülkenin iç gücüne güvenmek, dış baskılarla baş etmenin en iyi yoludur.

Nitekim İran, barışçıl nükleer teknoloji alanında dünyanın tüm baskılarına rağmen ilerlemeye devam ederek dünyada bir nükleer güç olarak kendinden söz etmeyi başarmıştır. /

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

five × 4 =